
Başaramayanların hikayeleri pek ilgi görmez, başarı hikayeleri daha çok ilgi gördüğü için daha çok yazıya ve makaleye konu olmaktadır fakat başarısızlıklar sonucunda gelir başarı, neden başarısız olduklarını analiz ederse insanlar başarıya giden yola girmiş demektir. Bu yazımda başarısız olmanın yollarından bahsedeceğim.

Başarısızlığı pek çok nedene bağlayabiliyoruz. Ekonomik kriz, dost kazığı, yetersiz sermaye, toplum baskısı, aile baskısı, motivasyon kaybı, depresyona girmek gibi bir sürü neden yazılabilir. Her başarısızlığın başarısız olan kişiye göre geçerli bir nedeni vardır. Üzülmeyin yalnız değilsiniz bende başarısızlıklarımın hepsini bir nedene bağlamıştım zamanında. Öncelikle başarısızlığın tanımını yapmalıyız ve sonra nedenleri hakkında konuşmalıyız. Ben başarısızlığın tanımını tek kelime ile yapabiliyorum “VAZGEÇMEK”. Bence vazgeçtiğinizde başarısız olursunuz. Peki neden vazgeçiyoruz, bu düşüncenin derinliklerine inelim biraz.
Toplumun ve ailenin vazgeçme düşüncesi üzerindeki etkilerini anlatmaya başlayalım. Doğduğun mahalle kaderindir ta ki o mahalleden çıkana kadar ve çıkınca da iş bitmiyor bilinç altına kodlanmış “işçisin sen işçi kal, bizim neyimize daha iyi bir yaşam, biz böyle mutluyuz, aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz, işimizi kaybetmemek için çok çalışmalıyız, boğazımızdan haram lokma geçmesin” gibi düşünceleri aşamadığımız için vazgeçmeye meyilli olabiliyoruz. Yaşam şeklimiz ve geleceğimiz bilinçaltımıza kodlanmış ve bunun dışına çıkmak bizi ürkütüyor. Pirince giderken eldeki bulgurdan olma korkusu sarıyor bizi. Bir de özgüven eksikliği var aklımıza gelen bir düşünceyi paylaştığımız da “sen işine bak, çalış para getir eve, sen başaramazsın, bizim başımıza iş çıkarma” şeklinde ültimatomlar alırsınız. Bu sözler siz de ne motivasyon bırakıyor ne de özgüven sonrasında siz işe gitmeye devam ediyor ve bu iş üzerinden sağlayacağınız gelir ile gelecek planları yapıyorsunuz yani vazgeçiyorsunuz.
En büyük etkenlerden birisi aile olabiliyor bazen. Aile de senden ne olman ve ne yapman bekleniyrosa onu yapma zorunluluğu var. Senin ailene karşı sorumlulukların var ve bu sorumlulukların başında ya derslerinde başarılı olman ya da üniversiteyi bitirip devlet kadrosuna atanarak işe girmen bekleniyor çünkü garanti olmalı senin hayatın aslında senin değil toplumun ve ailenin sana dayattığı hayat bu. Daha iyisini istemek yerine elindekiyle daha iyi bir hayat yaşaman isteniyor çünkü sen daha iyisini isteyemezsin. Başarısızlık seviyen okuldaki notlarına bakarak belirleniyor ” bu çocuk adam olmaz sanayide bir yere çırak olarak verelim de meslek öğrensin” diyebiliyor bazı aileler. Sonra başlıyor iş hayatı macerası çıraklıktan ustalığa geçene kadar ezilmelisin, hakarete uğramayı ve sessiz kalmayı öğrenmelisin ve usta olunca aynı şekilde senin gibi ailesi tarafından oraya bırakılmış çocukları ezmelisin, ezmelisin ki senin gibi olsunlar. Bu bahsettiğim ilgili aile modeli ve diğer bir aile modeli de hiç ilgilenmeyen bir aile modeli. Bu ilgisiz aile modeli de kendi hayatının öncelikleriyle ilgilenmekten seninle ilgilenmeye fırsat bulamaz, genelde karı koca olarak da pek birbiriyle ilgili olmazlar. Babanın iş, kıraathane, ev de dinlenmek ve cinsellik ilkeleri içerisinde yaşadığı bir hayat vardır. Annenin ise ev işleri, arkadaş toplantıları, dedikodu ile geçirdiği bir hayattır bu. Çocuk bu ailenin içerisinde yalnız başına bir hayat sürmektedir. Bu ilgili aile modeline göre daha az tehlikeli görülebilir fakat unutulan bir çocuğun öz güveni olmaz kendini değersiz hissettiği için arkadaşlarının ona kötü davranmasına izin verir ve arkadaş grubuna kabul edilmek için onların her isteğine evet demek zorunda kalır. Sevgiyi ve ilgiyi dışarda aradığı için ona ilgi gösteren arkadaşına âşık olur ve onun her isteğini kabul eder. Ailenin vazgeçmek üzerindeki etkisinden biraz uzaklaşmış gibi görünüyoruz ama bunlar direk olarak etki eden şeylerdir. Ailemizin değişmesini bekleyerek geçirebileceğimiz bir hayat, sürekli vazgeçmemiz gerektiğini size telkin eden ve vazgeçtiğimizde sizi kucaklayacak kendi düşüncelerini size dayatabilecek bir aile var işte bu en tehlikelisi. Size vazgeçmenin kaçınılmaz olduğunu dayatarak “Ben demiştim, ben biliyordum” diyebilmenin sevincini yaşamak isteyen bir aile modeli. Bu bahsettiğim iki aile modeli benim çok iyi bildiğim aile modelleridir. Diğer aile modellerini siz yorumlarda yazarak belirtebilirsiniz.
Eğitim hakkında konuşmamız gerekirse okulda aldığınız eğitimden bahsetmiyorum tabii ki ailenizden ve çevrenizden aldığınız eğitimden bahsediyorum. Sizin okuldan aldığınız eğitim sizi sınavlara hazırlamak ve sınıf geçmek için kullanacağınız bir eğitim modelidir yani bu hayatta başarısız ya da başarılı olacağınızı belirleyen eğitim ailenizden ve toplumdan aldığınız eğitimdir. Size küçük yaşta ekonomi, muhasebe, farkındalık, hayal kurma, öz disiplin gibi konular öğretilirse başarının kapısını çalma şansınız oluyor. Bu eğitimleri size verecek olan kişilerin öncelikle kendilerinin bunların farkında olması gerekmektedir.
Ekonomi eğitimi parayı nasıl değerlendirmeniz ile ilgili bir eğitimdir. Paranın harcanmak zorunda olan bir şey olmadığını öğrenmeliyiz. İnsanların büyük bir çoğunluğunun düştüğü para hırsı tuzağına düşmemek için bu konuda kendimizi geliştirmeliyiz. Giderin hiçbir zaman gelirimizden fazla olmaması gerektiğini bilmeliyiz ve çıkmaza girmemek için muhasebeye önem vermeliyiz. Muhasebesi yapılmamış bir girişim başarısızlığa mahkumdur. Muhasebe size yukarımı yoksa aşağımı gittiğinizi gösterecek en önemli unsurdur.
Farkındalık hakkında hiçbir bilgimiz olmadığında yaşadığımız her şeyin spontane geliştiğini ve kötü şansın bir etkisi olarak başarısız olduğumuzu düşündüğümüz bir hayatımız olur. Birkaç şeyi aynı an da düşünüp yapmaya çalışırsak başarısızlık kaçınılmaz olur.
Hayal kurmayı bıraktığımızda zaten her şeyden vazgeçmiş, bize ne verilirse onu kabul etmiş, bize sunulan hayatı yaşamanın dışına çıkmayacağımızı beyan etmiş oluruz.
Öz disiplinimiz olmadığında düzensiz, başı sonu belli olmayan muhtemelen içinden çıkamayınca yarım bıraktığımız bir sürü iş yaparız. Yani başarısız oluruz.
Öz Disiplinsizlik;
Öz disiplinsizlik sizi başarısızlığa götürecek önemli etkenlerden biridir. Daha çocukken kazanılan öz disiplin sonradan kazanılması zor bir alışkanlıktır. Öz disiplin eksikliği başladığınız işleri yarım bırakmanıza ve yarım bırakılmış işlerle beraber yarım yamalak bir hayat yaşamanıza olanak sağlar. Yarım bırakılmış işler size stres ve karamsarlık olarak yansır. Bir işi zamanında bitirip arkanıza yaslanıp bunun keyfini çıkarmak kesinlikle yaşamamanız gereken bir duygu. Bir kez yaşarsanız bu duyguyu başarısızlıktan uzaklaşmanıza neden olabilir.
Öz disiplin hayatın her alanında karşımıza çıkar. Bu bir yaşam şeklidir. Yaşam tarzınıza “giyim tarzınıza, yeme içme alışkanlıklarınıza, sosyalleşmenize, kişisel bakımınıza” büyük ölçü de etki etmektedir. Öz disiplin maalesef bizlere okul da öğretilmiyor, bu gene aileden öğrenilen bir alışkanlıktır. İzlediğim bir YouTube videosunda Japonların ilkokul çocuklarına okulun temizliği, yemeklerin dağıtılması ve sonrasında bulaşıkların yıkanması alışkanlıklarını kazandırdıklarını görmüştüm. Öz disiplin kazandırmak için çok güzel bir yöntem. Çocuk aileden öğrenmiyor olsa bile okul da öğreniyor.
Öz disiplinsizlik plansız ve spontane bir hayat yaşamamıza sebep olur. Eğer bir planımız yoksa başımıza geleceklere şaşırır kalırız. Böyle olmasaydı öyle olmazdı diyerek plansız yaşamaya devam edersek başarısız bir hayat yaşamaya devam ederiz. Fakat ben böyle yapmasaydım öyle olmazdı dersek ve aynı hataları yapmadan bir daha denersek başarısızlıktan uzaklaşmış oluruz. Albert Einstein’ın unutmamamız gereken bir sözü var ya ” Delilik, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemektir.”. Biz spontane bir hayat yaşayarak her şeyin yolunda gitmesini beklersek ve hatayı kendimizde aramazsak başarısız bir hayat yaşamamız kaçınılmazdır.
Öz Güvensizlik
Özgüvensizlik; öz disiplinsizlik sonucunda yarım bıraktığımız işlerin etkisi olarak kazandığımız bir duygudur. Çevreden aldığımız eleştiriler ve bizden beklentileri hep başarısız olmamız yönündedir. “Sen zaten hangi işi tam yapıtınki, neyi başardın ki bunu başaracaksın” gibi sözler ve öz disiplinsiz bir yaşam sizin öz güvensiz ve başarısız bir insan olmanıza zemin hazırlar. Çocuklukta kazanmışsanız öz güvensizliği, muhtemelen “Bırak sen yapamazsın, sen çocuksun daha, sakın sözümden çıkma” gibi ültimatomlar alarak büyümüşsünüz ve siz de artık yapamayacağınıza inanmışsınız anlamına geliyor. Öz güvenimiz olmadığında, başaracağımıza ilk önce biz inanmadığımız için başarısız olmayı garantilemiş oluyoruz.
Farkındalık
Aslında farkındasızlık dersek daha yerinde bir tanım olur. Unutmamalıyız ki bu yazı da başarısızlığın yöntemlerini anlatıyoruz. Biz kafamızı kaldırıp “ben neden böyleyim? bu kadarı da fazla, neden hep benim başıma geliyor bu olaylar?” demediğimiz sürece başarısızlığa sıkı sıkı tutunup hiç bırakmadan devam ettirebiliriz. Başarısız kalabilmek için bu konulara hiç girmeden, araştırmadan, nasıl düzeltirim demeden spontane yaşamaya devam etmeliyiz.
Farkındasızlığın bir etkisi de bir işi yaparken o işe odaklanmadan, dikkat etmeden, aynı anda iki işi yapmaya çalışarak, o işi yaparken başka bir şey düşünmektir. Bunları yaptığımızda başarısızlığın flamasını gururla taşımanız kaçınılmazdır. En basit bir işi yaparken bile o işin başarısız olması sonucunda zincirleme bir başarısızlığın tetikleneceği unutulmamalıdır.
Sürdürülebilir bir başarısızlık istiyorsak her şeye rağmen ısrarla bu yazıda yazdıklarımı devam ettirmeliyiz.
Umarım okurken keyif almışsınızdır. Bu yazı bu kadardı. Benzer konulara ve çok daha farklı konulara değineceğim.
Eleştiri ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
Saygılarımla.

Devamının gelmesi iyi olacak takip edilesi bir yazı olmuş. yalnız sanki aileye biraz fazla yüklenilmiş gibi:)
BeğenLiked by 1 kişi
Çok etkileyici bir yazı olmuş. Farkındalık yaratmışdınız. Yazıiarınızın devamını bekliyorum.
BeğenLiked by 1 kişi
Yararlı bir yazı olmuş. Ben de hayatta başaramayanlardan biri saydığım için kendimi öz disiplinsizliğe en yüksek puanı veriyorum sebepler arasında
BeğenLiked by 1 kişi